Vecizeler
Risale-i Nur’dan Vecizeleri sizler için biraraya toplamaya çalıştık.
- Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor.
- İslamiyet güneş gibidir, üflemekle söndürülmez gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar.
- Eğer vermek istemeseydi, istemek vermezdi.
- Ey alem-i İslam! Uyan, Kur’an’a sarıl, İslamiyete maddi ve manevi bütün varlığınla müteveccih ol.
- Her şey mânen Bismillâh der. Allah nâmına Allah’ın ni’metlerini getirip bizlere veriyorlar.
- Sünnet-i Seniye, edebdir. Hiçbir mes’elesi yoktur ki, altında bir nur, bir edeb bulunmasın!
- Sultan-ı kâinat birdir, her şey’in anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir.
- İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gâyesi; Hâlık-ı Kâinat’ı tanımak ve O’na îmân edip ibâdet etmektir.
- Bu çiçek kimin turrası, kimin mührü ve kimin nakşı ise, elbette bütün yeryüzündeki o nevi çiçekler onun mühürleridir.
- Ey insan! Sen kendine mâlik değilsin… Rahmeti hadsiz bir Rahîm-i Zât-ı Zülcelal’in memluküsün.
- Kâinatta en yüksek hakikat imandır.
- Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok.
- Zaman gösterdi ki: Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil.
- İman hakikati öyle bir çekirdektir ki; eğer tecessüm etse bir cennet-i hususiye ondan çıkar, o çekirdeğin şecere-i tubası olur.
- Risale-i Nur Kuran-ı Mu’ciz-ül Beyanın taht-ı tasarrufunda olduğundan,ona uzanan,ilişmek isteyen her el kırılır ve her dil kurur.
- Şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan,hiçbir şeyi nizamsız gayesiz göremezsin.Nasıl sen nizamsız,gayesiz kalabilirsin?
- Ebedi ömrün önündedir. O ömr-ü bakide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fani ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır.
- Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.
- Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer.
- Cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme.
- Bak çeşmelere, çaylara, ırmaklara; yerden, dağlardan kaynamaları tesadüfi değildir.
- Evet her hakikî hasenat gibi cesaretin dahi menbaı, imandır, ubudiyettir.
- Elde Kur’ân gibi bir burhan-ı hakikat varken, Münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir?
- Elde Kur’ân gibi bir mucize-i bâki varken, Başka burhan aramak aklıma zâid görünür.
- Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksad yapsa, zahiren bir Cennet içinde olsa da manen cehennemdedir.
- Kuran kalblere kuvvet ve gıdadır, ruhlara şifadır.
- Evet ümidvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı olacaktır.
- Bir şey tamamiyle elde edilemediği takdirde, o şeyi tamamiyle terketmek câiz değildir.
- Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir.
- Adâvet etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et, onun ref’ine çalış.
- Allah’ın hesabına kâinata bakan adam her ne müşahede ederse ilimdir.
- Mâlâyâniyle iştigal, maksudu geri bırakıyor.
- Haksızlığa karşı sükût etmek, hakka karşı bir hürmetsizliktir.
- Evet, herşeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatı göremez.
- “Ne kadar güzel yapılmış” de, “Ne kadar güzeldir.” deme.
- Kabir, bu dâr-i fâniden firâk-ı ebedî ile ebedü’l-âbâd yolunda kurulmuş, açılmış evvelki menzil ve birinci kapıdır.
- Herbir şeyde hususen zîhayatlarda öyle harika bir nakış, öyle mucizekârbir sanat var ki; onu öyle yapan elbette O olacaktır.
- Kalb, ebedü’l-âbâda müteveccih açılmış bir penceredir; bu fâni dünyaya razı değildir.
- Ey nefsim! Kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki: “Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem.
- Kabrin arkası için çalışınız, hakikî saadet ve lezzet ondadır.
- Bütün yıldızları elinde tutmayan, birtek zerreye Rab olamaz.
- İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir.
- Gençlik kuvvetini ibadette sarfetmenin neticesi, dâr-ı saâdette ebedi bir gençliktir.
- Kabrin öbür tarafındaki endişe-i istikbal her ferdin en mühim mes’elesidir.
- Aynada görünen güzellik aynaya ait olmadıgı gibi, hiçbir güzellik de o güzelin malı değildir. Bütün güzellikler Cemîl isminden yansıyor.
- Eğer hasmını mağlub etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et.
- Sabrın mükâfâtı zaferdir; atâletin mücâzâtı sefalettir; sa’yin sevabı servettir; sebatın mükâfâtı galebedir.
- “Allah” bir ism-i câmi’ olduğundan esma-i hüsna adedince tevhidler, içinde bulunur.
- Hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir ve mahrumiyet ve sefaleti getirir.
- “Sen, “Mesleğim haktır veya daha güzeldir” demeye hakkın var. Fakat “Yalnız hak benim mesleğimdir” demeye hakkın yoktur.”
- Evet, kainat iman nuruyla matem-i umumi olmaktan çıkıp mescid-i zikir ve şükür olmuştur.
- Böyle dehşetli bir asırda insanın en büyük meselesi, imanını kurtarmak yada kaybetmek davasıdır.
- Dünyanın yüz bahçesi, fani olmak haysiyetiyle ahiretın baki olan bir ağacına mukabil olamaz.
- Ey nefis! Eğer takva ve amel-i sâlih ile Hâlıkını razı etti isen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir.
- Herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-ı Rahîm’e olan teslimiyete bağlıdır.
- Ebedî ve sermedî olan bir cemâlin seyirci müştâkı ve âyinedar âşıkı, elbette bâkî kalıp, ebede gidecektir.
- İmanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkiki yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur’dadır.
- Fena şeylerle zihnen meşgul olmakta fenadır.
- Dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmânîdir.
- Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir.
- Maddî musibetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür.
- Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir.
- Hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur.
- Bu ittihadın (İttihad-ı İslâm) meşrebi muhabbettir. Husumeti ise, cehalet ve zaruret ve nifakadır.
- Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır.
- Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir. Allah hesabıyla olursa mârifet-i İlâhiyedir.
- Dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmânîdir (…) Ve bir kısmı keffâretü’z-zünubdur.
- Cenâb-ı Hak, hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için, insanda hadsiz bir acz, nihayetsiz bir fakr derc eylemiştir.
- Bizim cemaatımizin meşrebi, muhabbete muhabbet ve husumete husumettir.
- Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete (düşmanlığa) vaktimiz yoktur!
- Kâinat sarayını ter temiz tutan bu ulvî, umumî tanzif (temizlik), elbette ism-i Kuddûsün cilvesi (yansıması) ve muktezasıdır.
- Haşiye: Kötü hasletler, bâtıl itikadlar, günahlar, bid’alar mânevî kirlerden olduklarını unutmamalıyız.
- Hastalıkla geçen bir ömür, Allah’tan şekvâ etmemek şartıyla, mü’min için ibadet sayıldığına rivâyât-ı sahiha (Hadis-i Şerif) vardır.
- Ey sabırsız hasta! Sabret, belki şükret. Senin bu hastalığın, ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir.
- Zaman gösterdi ki; Cennet ucuz değil, Cehennem de lüzumsuz değil.
- Kur’ân-ı Hakîm, şu Kur’ân-ı Azîm-i Kâinatın en âli bir müfessiridir ve en beliğ bir tercümanıdır.
- Kâinat mescid-i kebirinde Kur’ân kâinatı okuyor, onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidayetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zeban edelim.
- Bir insan Allah’a hâlis bir abd olursa, Allah’ın mülkü olan kâinat, onun mülkü gibi olur.
- Mâdem her şey mânen Bismillâh der. Allah nâmına Allah’ın ni’metlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi “Bismillâh” demeliyiz.
- Eğer Namaz kılmazsan, senin o günkü alemin zulümatlı ve perişan bir halde gider.
- Şöhret ayn-ı riyâdır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır. Ve insanı insanlara abd ve köle yapar.
- Mülk başkasınındır. O Mâlik, hem Kadîr’dir, hem Rahîm’dir; kudretine istinad et, rahmetini ittiham etme.
- En bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın.
- İbadetin ruhu, ihlastır. İhlas ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır.
- Risale-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvâyı esas tutup davranmak gerektir.
- Takvâ, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır.
- Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir. Allah hesabıyla olursa mârifet-i İlâhiyedir.
